HZ. YUSUF’U HAPSE ATTIRAN BİR ZİHNİYETİN 21. YÜZYILA YANSIMALARI
“Cinsiyet”, “biyolojik cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet eşitliği”, “toplumsal cinsiyet ayırımcılığı”, “toplumsal cinsiyet eşitliği kriterleri”, “cinsel yönelim”, “cinsiyet rolleri” ve “Nötr cinsiyet hareketi” kavramsallaştırılmalarında, görünüşte cazip, özünde ve arka planında çok ciddi bir aldatma, yanıltma ve gerçekleri çarpıtma vardır.”
“Kur’ân ayetlerinde görülebileceği gibi İblis, Allah’ın dosdoğru yolu üzerinde pusu kurup oturarak, insanları azdırmaya, saptırmaya, dünya tutkularını ve isyanı süslü göstermeye, onlara vesvese vermeye çalışacağına yemin etmektedir. İblis bu işi kıyamete dek yapacağına ve tüm imkânları kullanacağına yemin ettiğine göre insanlığa sınırsız ve topyekûn bir savaş açmış demektir.”
2011 İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının ve Yönetmeliğinin referans aldığı zihniyet, masum olduğu delillerle sabit olan Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyetin benzeridir.
Prof D. Burhanettin CAN - Umran Dergisi Eylül 2019
“And olsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler vardır.”
(12 Yusuf Suresi 7. Ayet)
Tarih, Hz. Âdem ve İblis arasındaki mücadele ile başlamış, şekillenmiş ve şekillenmeye devam etmektedir. Ayrı bir zaman ve mekânda vuku bulan bu mücadele, bizim hayatımızın kısa bir videosudur. Hz. Âdem’in yeryüzüne gönderilmeden önceki hayatının hikâyesi; başından geçen olaylar, yol boyu farklı boyut ve şiddette tüm insanların başına gelmiş ve gelecek olarak yorumlanabilir.
Hz. Âdem’le İblis arasındaki mücadele, sınırsız ve topyekûn özellikte olup kıyamete kadar devam edecektir. Allah, insanın ihtiyacı olan gerekli bilgi ve değerleri insana öğretecek ve ona yol gösterecek kitap ve peygamberler göndermiştir. Kendisine vazedilen değerlere uygun olarak bir hayat sürdüğünde, Allah’ın emirlerini yerine getirdiğinde, cennete; aksi takdirde cehenneme gideceğini bildirmiştir. Buna karşılık İblis, Allah’ın koyduğu değerlerin tersine değerler vaz ederek ve bunları süslü göstererek Allah’ın dosdoğru yolu üzerinde pusu kurup oturarak insanları saptırmaya çalışmış ve çalışmaktadır. Bu çatışmada tarih şekillenmiş ve birbirinin zıddı olan ikili bir genel yapı (Hak-Batıl Düzlemi) ortaya çıkmıştır (2 Bakara 42, 119; 6 En’âm 57; 7 A’râf 8, 43; 3 Âl-i İmrân 3; 4 Nisâ 105,171; 8 Enfâl 7; 9 Tevbe 33; 10 Yûnus 32, 55,82; 31 Lokman 33; 23 Mü’minûn 71; 21 Enbiyâ 24; 43 Zuhrûf 78; 48 Fetih 28; 53 Necm 28; 103 Asr 3).
Bu ikili sistem, kendi içinde güneşin yedi rengi gibi alt renklere (spektruma) sahiptir. Ancak bu birbirine zıt ikili sistem arasında ortak payda, ortak yol yoktur.(2 Bakara 42; 3 Âl-i İmrân 71; 4 Nisâ 150-151).
Kur’ân ve Sünnete göre, Hakla Batılın karışımı hak değildir. Helâl ile haramın karışımı helâl değildir (9 Tevbe 102). Maruf ile münkerin karışımı maruf değildir. Temiz ile pisin karışımı temiz değildir. Güzel ile çirkinin karışımı güzel değildir. Adaletle zulmün karışımı, adalet değildir.
Birbirine zıt değer sistemlerinin birbirine karışması ile melez değer sistemi oluşmakta; o da, sosyal şizofreniye ve “akışkan kimliklere” sebebiyet vermektedir (2 Bakara 137).
Geçen üç yazıda dikkat çekmeye çalıştığımız[1], Batı’da “Kinsey Raporları” ile başlatılan süreç (1948,1953), tamamen yalan üzerine inşa edilen, asla yapılmayan deneylerin, var olmayan deneklerin ve özel olarak üretilip cazip hale getirilen kavramların üzerine inşa edilmiştir. “Cinsiyet”, “biyolojik cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet eşitliği”, “toplumsal cinsiyet ayırımcılığı”, “toplumsal cinsiyet eşitliği kriterleri”, “cinsel yönelim”, “cinsiyet rolleri” ve “Nötr cinsiyet hareketi” kavramsallaştırılmalarında, görünüşte cazip, özünde ve arka planında çok ciddi bir aldatma, yanıltma ve gerçekleri çarpıtma vardır. “Eşitlik” kelimesinin meydana getirdiği “çarpma etkisi”, gerçeklerin görülmesini perdelemekte, tehlikeler görülememektedir. Benzer bir yanıltma, Hz. Âdem’le İblis arasındaki mücadelede vuku bulmuştur.
“2011 İstanbul Sözleşmesi” ve bunu esas alarak hazırlanan 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasası (gerçekte yıkım yasası), “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı üzerine inşa edilmişlerdir. “Kadın ve erkeğin eşitliğini” savunan ve gerçekleştirmek isteyen yasalar, yapılan düzenlemeler, pratikte vuku bulan herhangi bir olayda “pozitif ayrımcılık” bağlamında “Kadının beyanını” esas almakta; “herhangi bir belge ve delile ihtiyaç” görmeden erkeği suçlu ilan etmektedir.
“2011 İstanbul Sözleşmesi”nin ve 6284 sayılı “Aileyi Koruma Yasası”nın dayandığı zihniyet ile Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyet arasında çok ciddi benzerlikler vardır. Bu yazıda, İblis’in yasak ağaç üzerinden Hz. Âdem’e kurduğu tuzakla Mısır’da krallar döneminde bir vezirin karısının Hz. Yusuf’a kurduğu tuzak, 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa bağlamında ele alınıp değerlendirilecektir.
İnsanlığa Kurulan Tuzak
Kur’ân-ı Kerim, insanın ilk yaratılışını yaklaşık 15 ayrı sürede anlatmaktadır. Her seferinde yaradılışın farklı boyutları dile getirilmektedir. Allah, Hz. Âdem’i yaratıp melekler topluluğunun (İblis dâhil) Hz. Âdem’e “secde etmesini” emrettiğinde İblis, emre uymayarak isyan etmiştir (2 Bakara 30-38, 7 A’râf 11-27). İblis, Allah’ın emirlerine isyanından dolayı kovulmuştur. Bunun sonucunda İblis, Hz. Âdem ile eşine düşman olmuştur. Ancak İblis, Allah’tan “İnsanların dirilecekleri güne kadar yaşama izni” istemiş ve bu izni Allah kendisine vermiştir (7 A’râf 14-15: 15 Hicr 36-38; 17 İsrâ 62-63; 38 Sâd 79-82). Kıyamete kadar yaşama izni almanın akabinde İblis’in yaptığı yemin, tarihin şekillenmesinde çok önemli rol oynamış ve bu rol bugün de devam etmektedir: “Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda pusu kurup oturacağım.” Sonra da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükrediciler bulamayacaksın.” (7 A’râf 16-17)
“Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, and olsun, ben de yeryüzünde onlara, sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna…” (15 Hicr 39-40)
Yukarıdaki Kur’ân ayetlerinde de görülebileceği gibi İblis, Allah’ın dosdoğru yolu üzerinde pusu kurup oturarak, insanları azdırmaya, saptırmaya, dünya tutkularını ve isyanı süslü göstermeye, onlara vesvese vermeye çalışacağına yemin etmektedir. İblis bu işi kıyamete dek yapacağına ve tüm imkânları kullanacağına yemin ettiğine göre insanlığa sınırsız ve topyekûn bir savaş açmış demektir. Nitekim Allah, İblis’in insanlığa ilan ettiği savaşta kullanacağı mücadele şekillerinin askeri, ekonomik, psikolojik ve sosyolojik boyutlarda, topyekûn ve sınırsız olacağını insanlara bildirmektedir: “Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaatlerde bulun.” Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur...” (17 İsrâ 64-65).
İlk yaratılış olayında “İblis’in kovulmasından” sonra Allah, Hz. Âdem’le eşinin cennette yerleşmesini ve bir tek “Yasak Ağaç” hariç diğerlerinden diledikleri gibi “yiyebileceklerini” buyurmuş; “İblis’in düşmanları” olduğunu, “ondan sakınmaları gerektiğini”; “acıkmamaları”, “susamamaları”, “çıplak kalmamaları”, “güneş altında yanmamaları” ve “cennette kalmalarının” bu yasağa bağlı olduğunu da söylemiştir (2 Bakara 30-38; 7 A’râf 11-27; 15 Hicr 36-38; 17 İsrâ 62-63; 38 Sâd 79-82; 20 Tâhâ 117). Tüm şartlar ve tüm tehlikeler açıkça ortaya konarak hem Hz. Âdem ve eşi için hem de insanlık için ise ilk hukuk sistemi ortaya konmuştur.
Allah Hz. Âdem’le eşine, kendilerini bekleyen tehlikeleri bütün açıklığı ile zikretmiş olmasına rağmen; İblis, yasak ağaçla ilgili çok cazip ve fakat tamamen yalan, yanlış bilgiler vererek, gerçeği çarpıtarak onları kandırmıştır: “Şeytan, kendilerinden örtülüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir…” Ve “Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim.” diye yemin etti.” (7 A’râf 20-21) “Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?” (20 Tâhâ 120).
İblis, yasak ağaçla ilgili gerçeği bilmesine karşılık gerçekleri çarpıtarak Hz. Âdem’le eşine, “melek olmayı”, “ölümsüzlüğü” vaat ederek kandırmış ve sonucunda kendilerine vaaz edilen hukuku çiğnemelerini sağlayarak suçlu hale getirmiş, isyankâr yapmıştır.
İblis’in Hz. Âdem’le eşini, Allah’ın tayin ettiği hukuk sınırlarına, onları kandırarak, onlara vesvese vererek, vaatlerde bulunarak tecavüz ettirmesinin ilk tezahürü de çıplaklık olmuştur. “Böylece aldatma ile onları düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: “Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve Şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?” (7 A’râf 22)
Allah, cennete kalma, yaşama hukukunu ve düşmanlarını kendilerine açıkça bildirmiş olmasına rağmen; İblis’in gerçekte değil görünürdeki vaatlerinin daha cazip gelmesi, suçun icra edilmesine sebebiyet vermiş ve dünyaya yolculuk başlamıştır.
Buradan çıkarılacak önemli derslerden biri, bilmenin suçun icra edilmesini her zaman engelleyemediğidir. Suçu icra etmeme, yalnızca bilginin değil, aynı zamanda iradenin de bir fonksiyonudur. İblis yaptığı vaatlerle, muhataplarının iradelerini zayıflatmıştır. Bugün de suçu engellemenin yollarından biri insanları suç işlemeye itecek ortamları ortadan kaldırmaktır. İnsan iradesini kuvvetlendirecek ortamlar olmadıkça, oluşturulmadıkça suç ve suçlular artacaktır. O nedenle insan iradesini zayıflatarak suç işlemeye eğilim meydana getiren bir sistem, suçun bizatihi kaynağıdır ve asıl suçludur.
2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasası, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı üzerine inşa edilmişlerdir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün (KSGM), “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, “toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye” ilişkin çalışmalarda, toplumsal cinsiyet kavramı aşağıdaki gibi açıklanmaktadır: “…Cinsiyet (sex) kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği, genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet (gender) ise; toplumun verdiği roller, görev ve sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır.” …Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkekler arasındaki ilişkiler ve rol dağılımının biyolojik farklılıklar tarafından değil; siyasi, sosyal ve ekonomik yapılanmalar tarafından belirlendiğini ifade eder. Diğer bir deyişle, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılık dışında onlara atfedilen tüm farklılıkların ve onların yüklendikleri tüm rollerin ve ilişkilerin sosyal olarak yapılandırılmış olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bu rollerin ve ilişkilerin değiştirilebilir ve eşitlikçi bir biçimde yeniden yapılandırılabilir olmasını öngörür. Toplumsal cinsiyet bakış açısı biyolojik olanla sosyal ve kültürel olan arasındaki farkı anlamak ve dönüştürülebilir olanı (sosyal kültürel yapılanmalar) dönüştürmek için çaba harcamak olarak tanımlanabilir.”[2]
İblis, Yasak Ağaç üzerinden mahiyetini gizleyerek nasıl yalan söyleyip Hz. Âdem’le eşini yanıltarak çıplak bırakmış ve cennetten kovulmalarına sebebiyet vermiş ise; 21. asır İblisleri de, “biyolojik cinsiyetin insan davranışları üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı” yalanını söyleyerek, gerçekleri çarpıtarak insanlığı saptırmaya ve cehenneme götürmeye çalışmaktadırlar. “Bir İfsâd Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi” adlı makalede bu konu incelenmiştir.[3]
21. asır İblislerinin bir başka yanıltması, saptırması, “eşitlik” kelimesinin meydana getirdiği “çarpma etkisinin” gölgesinde kalan, masumane ve doğal olarak gösterilen, gerçekte masum ve doğal olmayan “cinsel yönelim”, “cinsel özgürlük” kavramlarıdır. Bu kavramların inşa ettiği cinsiyet kümesi göz önüne alınmadıkça, olaya bir bütün olarak bakılmadıkça tehlikeyi görmek çok zordur (Şekil-1).
Cinsel yönelim, 2011 İstanbul Sözleşmesinin 4. Maddesi tarafından yasal güvence altına alınmıştır. 6284 sayılı Kanun'un 2. Maddesi’nde de, 6284 sayılı yasanın İstanbul Sözleşmesi'ni esas aldığı belirtilmektedir. Dolayısıyla Cinsel yönelim, 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasası tarafından meşru olarak tanınıp koruma altına alınmıştır.
Eşitlik kavramının oluşturduğu “çarpma etkisi” ile yürütülen psikolojik harekât, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinin felsefesini, muhtevasını, gerçek anlamda bir eşitlik sağlayıp sağlamadığını ve arka planını toplumsal zeminde gereğince tartışmayı zorlaştırmaktadır. Mesele kadın ve erkek eşitliğinin çok dışına taşmış, insanlığın geleceğini ilgilendiren “çocuksuz aile”, “ailesiz toplum” modeline uygun bir serüven izlemeye başlamıştır. 21. asrın İblislerinin hedefi de, “dünya nüfusunun 500 milyonun altına indirilmesidir”: “Rockefeller: “Sistemin işlemesi için 300-500 milyon insana ihtiyacımız var. Gerisi fazlalık.”[4]
Kadınla erkeğin sosyal rol ve davranışlarının sebebi, doğuştan getirdiği farklılıklara bağlı değilse, kadınlık ve erkeklik davranışları, yeniden kurgulanıp değiştirilebilir. Bu anlayışa göre kadın ve erkeklere bugün yüklenen geleneksel anlamdaki roller, yer değiştirilebilir. Yanı kadınlar erkeklerin, erkekler de kadınların rollerini üstlenebilir. Cinsiyete dayalı rol ayrımcılığı, doğumla başlayıp yol boyu farklı “isim verme”, “giysi giydirme”, “oyuncak verme”, “oda düzenleme”, “hitap etme” ve farklı “davranış ve sevgi tarzları” ile şekillenen bir sürecin sonucu ise, “bu süreç ortadan kaldırılmalı(!)”; “her şey cinsiyet açısından tekleştirilmeli(!)”, “homojenleştirilmelidir(!)” “Doğan çocukların kız mı veya erkek mi olacaklarına ergenlik dönemine geldikleri zaman kendileri karar vermelidir(!)”. “Doğumdan itibaren kızları kız olarak, erkekleri de erkek olarak yetiştirmek, onlara özel ve farklı roller atfetmek, onların ileride kendi özgür iradeleriyle yapacakları tercihe müdahale etmek demektir(!)”[5]
Aile için “anne ve baba”, “karı ve koca” kavramları kaldırılmalı yerine “ebeveyn 1, ebeveyn 2” gibi kavramları getirilmelidir, getiriliyor; “eş” yerine “arkadaş” tabiri kullanılmalıdır; kullanılıyor. “Farklı aile modelleri”, “farklı partnerler”, “nikâhsız beraberlikler”, “eşcinsel evlilikler”, “pedofili (çocuklarla seks)”, “zoofili (hayvanlarla seks)”, “Ensest(aile içi seks)”, “gurup seksi)”, “nekrofili (ölülerle seks)” serbest olmalıdır(!); olmakta ve de yaygınlaşmaktadır.[6]
Bütün bunlar Batı dünyasında uygulanıyor ve daha da yaygınlaştırmak için mücadele veriliyor. Bazı alanlarda da Türkiye buna zorlanıyor.
İblis, yasak ağaçla ilgili verdiği yanlış bilgi ile Hz. Âdem’le eşini nasıl çıplak bırakıp cennetten çıkarılmalarına sebep olmuşsa; 21. asrın İblisleri de, verdikleri yanlış bilgi ve aldatmalarla insanlığı çıplaklığa, sapkınlığa yönelterek cehenneme doğru hızla yol almalarına sebep olmaktadırlar. Henüz vakit varken bunlara dur deme zamanıdır.
İstanbul Sözleşmesi ve ‘Sayılı Aileyi Koruma’ Yasası Kapsamında Hz. Yusuf Olayı
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesine göre yapılandırılmış 2011 İstanbul sözleşmesi ile 6284 sayılı aileyi yıkma yasasının tarihteki benzer ve ilginç uygulamalarından biri, Kur’ân’da anlatılan Hz. Yusuf olayıdır. Kur’ân’da Yusuf süresinde Hz. Yusuf’un hayat hikâyesi, başına gelen önemli olaylar, ana hatları ile özetlenmektedir. Hz. Yusuf’un hayatı, çok boyutlu olarak ve fakat özet halinde anlatılmaktadır. Biz bu çok boyutlu olayın bir boyutunu, Aziz’in (Vezirin) karısının “cinsel taciz” boyutunu ele alıp değerlendireceğiz.
Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf, üvey kardeşleri tarafından su kuyusuna atılmıştır. Bir ticaret kervanı tarafından kuyudan çıkarılan Yusuf, Mısır’da esir pazarında satılmıştır. Hz. Yusuf’u, Mısırlı bir Vezir satın alarak evinde hizmetçi edinmiştir (12 Yusuf 21). Yusuf ergenlik, olgunluk çağına geldiğinde, Allah tarafından kendisine “ilim ve hüküm”/“bilgi ve hikmet” verilerek özel bir eğitime tabi tutulmuştur (12 Yusuf 22).
Vezirin evinde büyüyen Hz. Yusuf ergenlik, olgunluk dönemine, yaklaşık 20 yaş civarına geldiğinde[7], son derece yakışıklı bir delikanlı olarak vezirin karısının dikkatini çekmiş ve vezirin karısı, bulunduğu içtimai mevkie, mensup olduğu aileye ve toplumsal kimliğin zina ile ilgili öngördüğü hükme rağmen Hz. Yusuf’a farklı bir gözle bakmaya başlamış; onunla “cinsel ilişki” kurmak istemiştir: “Onun evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murat almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “Arzularım senin içindir, gelsene” dedi. Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir/sahibimdir, bana güzel bir konum vermiştir. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.” (12 Yusuf 23).
“Kadın Yusuf’u arzulamış” ancak “Yusuf da kadını arzulamıştı.” Bununla beraber Hz. Yusuf, hakkı olmayan, kendisi için helal olmayan bir işi yapmanın “zulüm” olduğunu, “zalimlerin de kurtuluşa” asla eremeyeceğini ifade ederek kadının teklifini reddetmiştir: “And olsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için ona delil gönderdik. Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” (12 Yusuf 24)
Bu ayette, “biyolojik cinsiyet” ile “toplumsal cinsiyetin” iki farklı davranışa sebebiyet verdiği görülmektedir. Allah’ın “eş/çift/parite” yaratma ilkesine göre iki karşıt cins, kadın ve erkek, biyolojik olarak birbirlerini çekmekte (“çekim kuvveti”), arzulamakta ve birlikte olmak istemektedirler. Bu genetiğin, biyolojinin insan davranışları üzerindeki etkisidir. Hz. Yusuf’un ve kadının biyolojik cinsiyetin etkisi altında kalarak birbirlerini arzulamalarının sebebi budur (12 Yusuf 24). Eyleme geçme aşamasında Toplumsal Cinsiyet faktörü devreye girmekte ve iki farklı davranışa sebebiyet vermektedir. Olayı daha iyi görüp analiz edebilmek için Toplumsal Cinsiyetin tanımını hatırlamakta fayda vardır: “2011 İstanbul Sözleşmesi Madde 3-c- “Toplumsal Cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.”
İstanbul Sözleşmesinde toplumsal cinsiyet kavramı, muğlak olup çok esnek bir tanımlaması yapılmıştır. Toplumsal kimliğin bileşenlerini göz önüne almadan[8], toplumsal cinsiyet kavramını yorumlamak, değerlendirmek yanlıştır. İstanbul Sözleşmesinde toplumsal cinsiyetle ilgili yapılan tanımda geçen ifadeleri analiz ederek açtığımızda, toplumsal cinsiyeti, toplumun benimseyip içselleştirdiği, toplum için ortak payda olan ve toplumsal kimliğini oluşturan, değerler sistemi, kültür-medeniyet kodları, tarihi süreçte ortaya çıkan örf, adet, gelenek, görenek ve töre tarafından şekillendirilen, sosyalleştirilen cinsel kimlik olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet, değer sistemlerine ve kültür-medeniyet kodlarına bağlı olarak inşa edilmektedir.
Hz. Yusuf’a verilen “ilim ve hüküm”/“bilgi ve hikmet” ve iman edip sahip olduğu yüksek “Allah korkusu” gereği Hz. Yusuf, evli olmadığı/nikâh kıymadığı bir kadınla cinsel ilişkide bulunmanın, “kadının rızası olsa” bile, haram ve iffetsizlik olduğunu bilmekte ve inanmaktadır. Ayete göre o, Allah’ın muhlis (dini yalnızca Allah’a tahsis eden, dindar, yalnızca Allah rızasını gözeten kimse) kullarındandır.[9]
Hz. Yusuf, “Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez!” ifadesini kullanarak kadının isteğinin/davranışının zulüm olduğunu da ifade etmektedir. Dolayısıyla “karşılıklı rızaya dayalı zina”, bizim değer sistemimize, kültür ve medeniyet kodlarımıza göre zulümdür, yapanlar da zalimdir.
Bu nedenle Hz. Yusuf, biyolojik cinsiyet gereği kadını “arzulamış olmasına” rağmen, kendi değer sisteminin/kültürünün/ toplumsal kimliğinin şekillendirdiği, renk verdiği toplumsal cinsiyet anlayışı, zina yapmasına mani olmakta, kadının isteklerini ret etmekte ve kendini korumaktadır. Buna karşılık kadın, biyolojik cinsiyetin etkisi altında kalarak, “evli olmasına” rağmen isteklerinde ısrarcı olmaktadır.
Kadın, Hz. Yusuf’la odasında yalnız kaldığı bir anda isteğini açıkça beyan etmiş ve Hz. Yusuf’a psikolojik baskı uygulamıştır. Hz. Yusuf, kadının kurduğu tuzaktan kurtulmak için kapıya yönelip kaçmaya başlamış, kadın onu durdurmak isterken gömleğini arkadan yırtmıştır.[10] Hz. Yusuf’un gömleği yırtıldığı için kadından uzaklaşmayı başarmıştır. Fakat odanın kapısında Hz. Yusuf kadının kocası vezir/aziz ile karşı karşıya gelmiştir:
“Kapıya doğru ikisi de koştular, kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: ‘Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir azaptan başka cezası ne olabilir?’” (12 Yusuf 25)
2011 İstanbul Sözleşmesinin, 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) Yasasının ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliğinin, aşağıda verilen maddelerine göre, Vezirin karısı, Hz. Yusuf’a “fiziksel şiddet”, “cinsel şiddet”, “psikolojik şiddet”, “duygusal” ve “sözlü şiddet” uygulamış ve “cinsel tacizde” bulunmuştur:
“2011 İstanbul Sözleşmesi: Madde 3 – Tanımlar
a. “Kadına karşı şiddetten”, …kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;
b. “Aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır;”
“Madde 33 – Psikolojik şiddet Taraflar bir şahsın psikolojik bütünlüğünü zorlamayla veya tehditlerle ciddi bir şekilde bozmaya yönelik kasıtlı girişimlerin cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”
“Madde 35 – Fiziksel şiddet; taraflar başka bir şahsa karşı kasten fiziksel şiddet eylemlerinde bulunmanın cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”
“Madde 36 –a- Taraflar aşağıdaki kasten gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını sağlamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:
b- “bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek;”
“Madde 40 – Cinsel taciz; Taraflar bir şahsın onurunu ihlal etme etkisi yaratan veya bu maksatla gerçekleştirilen ve özellikle de aşağılayıcı, düşmanca, hakaretamiz, küçük düşürücü veya saldırgan bir ortam yaratırken, her türlü istenmeyen, cinsel mahiyette sözlü veya sözlü olmayan veya fiziksel davranışın cezai veya diğer yasal yaptırıma tabi olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”
“6284 Sayılı Yasa: Madde 2 – (1) Bu Kanunda yer alan;
b) Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti,
d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı,”
“6284 Sayılı Yasa İle İlgili Yönetmelik: Madde 3 –(1)-(m) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı…”
Hz. Yusuf’un inanç sistemine göre kadının isteği zinadır. Yukarıdaki maddelere göre, kadın bu konuda ısrar etmekle, Hz. Yusuf’a “psikolojik şiddet” uygulamış ve “cinsel tacizde” bulunmuştur. Ancak diğer taraftan İstanbul Sözleşmesi Madde 33, 40’a; 6284 sayılı Yasa Madde 2-1-d’ye ve Yönetmelik Madde 3-1-m’ye göre Kadının cinsel isteklerine Hz. Yusuf cevap vermediği için, Kadın açısından, “acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketlere” neden olmuş, kadının “özgürlüğünü kısıtlamıştır(!)” Buna göre Hz. Yusuf tarafından kadına “psikolojik şiddet”, “duygusal şiddet” uygulanmıştır(!) denebilir. Sonuçta Hz. Yusuf’a takdir edilen ceza da bunu doğrulamaktadır.
Yukarıdaki maddelere göre kadın, Hz. Yusuf’un gömleğini yırttığı için ona “fiziksel şiddet” de uygulamıştır. Ama sonuçta cezalandırılan Hz. Yusuf olmuştur.
İlginç olan kadın isteklerini gerçekleştiremediği için, Hz. Yusuf da kendisini zinadan koruyabilmek için acı çekmektedir. Hz. Yusuf, kadının bulunduğu odadan kaçarken kadının kocası Vezirle kapıda karşılaştığında, Vezir olayın mahiyetini bilmemekte ve fakat anormal bir durum olduğunu görmektedir. Bu durumda ilk hamle kadından gelmiş ve “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir azaptan başka cezası ne olabilir?” diyerek Hz. Yusuf’u kendine tecavüze teşebbüs etmekle suçlamıştır.
Eğer bu olay bugün olsaydı, 2011 İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasına, 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasına ilişkin Yönetmeliğe göre pozitif ayırımcılık yapılarak kadının beyanı esas alınıp “delile veya belgeye” gerek yoktur denerek Hz. Yusuf cezalandırılacaktı (gerçi sonuçta da öyle olmuştur): “6284 sayılı Yasa Madde 8–(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.”(Ayrıca bak: 6284 sayılı Yasaya ilişkin Yönetmelik Madde 6–(1), Madde 12–(1), Madde 30–(3)).
6284 sayılı Aile Yıkma Yasası ve Yönetmeliğine göre kadının beyanı esas alınıp kadının öngördüğü tedbir kararı, “zindana atılmak veya acıklı bir azap” şeklinde olmalıdır. Anlaşılan o ki Vezir, karısının söylediklerinin doğru olup olmadığını sorgulamış, 2011 İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 Sayılı Aileyi Yıkma Yasası yönetmeliğinin, aşağıdaki maddelerinin, ön gördüğü yaklaşımın tersine, kendisi bir bilirkişiye/ hakeme/ arabulucuya başvurmuştur: “İstanbul Sözleşmesi Madde 48 –1- Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” “6284 sayılı Aileyi Yıkma Yasası Yönetmeliği Madde 35–(3) Koruyucu veya önleyici tedbir kararlarının alınması ve yerine getirilmesi aşamasında şiddet mağduru ile şiddet uygulayan arasında uzlaşma ya da arabuluculuk önerilemez.”
Eğer bu olay bugün olsaydı, vezir suç işlemiş olacak ve yasalara göre cezalandırılacaktı. Vezirin bilirkişi/ hakem/arabulucu raporuna göre Hz. Yusuf suçsuz, vezirin karısı ise suçludur: “Yusuf: ‘Beni kendine o çağırdı’ dedi. Kadın tarafından bir şahit, ‘Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, erkek yalancılardandır; şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır.’ diye şahitlik etti. Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce karısına hitaben ‘Doğrusu bu sizin hilenizdir, siz kadınların fendi büyüktür.’ dedi. Yusuf’a dönerek: ‘Yusuf! Sen bundan kimseye bahsetme’; kadına dönerek: ‘Sen de günahının bağışlanmasını dile, çünkü suçlulardansın’ dedi.” (12 Yusuf 26-29).
Vezirin karısını “suçlu” ve “günahkâr” görmesi ve “tevbe etmesini” istemesinin iki nedeni olabilir: Birincisi Yusuf’a iftira etmiş olmasıdır. İkincisi, var olan, yerleşik toplumsal cinsiyet anlayışına göre de zina yasaktır, gayrimeşrudur, suçtur ve günahtır. Dolayısıyla kadın, kendi inanç sistemine göre nefsi arzularına yenik düşüp iradesizlik gösterip günahkâr olmuştur. Vezir bir taraftan karısını uyarmış, diğer taraftan da karısının bu çirkin tavrının yaygınlaşmaması, itibarının korunması için Yusuf’tan bunu sır olarak saklamasını talep etmiştir.
Vezir, karısına “hilekâr”, “suçlu” ve “günahkâr” demekle, 2011 İstanbul Sözleşmesine, 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasına ve Uygulama Yönetmeliğinin “psikolojik şiddet”, “sözlü ve duygusal şiddet” ile ilgili maddelerinin kapsam alanına girdiğinden dolayı suç işlemiştir. Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da, Vezir ve bilirkişinin/hakemin olayın mahiyetini öğrenmesi ve onların, Hz. Yusuf’un masum olduğunun ilk şahitleri(birinci şahitler grubu) olmuş olmalarıdır.
Ancak olay, bir şekilde şehirde duyulmuştur. Vezirin karısının hizmetçisi ile ilişki kurmak istemiş olmasından dolayı Vezirin karısının tanıdığı olan muhtemelen bazı yönetici kesimin kadınları (bugünkü tabirle yüksek sosyete) tarafından, Vezirin karısı alaya alınmış ve dedikodu şehirde yaygınlaşmıştır: “Şehirde (birtakım) kadınlar: ‘Aziz (Vezir)in karısı kendi uşağının nefsinden murat almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görmekteyiz.’ dedi.” (12 Yusuf 30)
Şehirde dedikodu yapan kadınların beyanlarına göre de, diğer bir deyişle, mevcut toplumsal cinsiyet anlayışına göre zina, “sapıklıktır” ve gayrimeşrudur.
Kadın tevbe edip kendisini arındıracak bir yol tutma yerine, fesadı yaygınlaştırmayı yeğlemiştir. Gayrimeşru davranışını, tutum ve tavrını, Yusuf’un fiziğinden hareketle meşru göstermeye çalışmış; isteklerinde haklı olduğunu göstermek için dedikodu yapan kadınları evine davet edip bir toplantı düzenlemiştir: “(Kadın) onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da:) ‘Çık, onlara (görün)’ dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: ‘Allah’ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir.’ dediler.” (12 Yusuf 31)
Kadınlar topluluğu, gördükleri manzara karşısında Vezirin karısına hak verir bir tavır sergilemişlerdir. Kendisini kınayanlara karşı bir zafer kazanmış olmanın sarhoşluğu içerisinde, zina yapmakta, ısrarcı olmuş ve Hz. Yusuf’u tehdit etmiştir: “Kadın dedi ki: ‘Beni hakkında kınadığınız işte budur. And olsun onun nefsinden ben murat istedim, o ise (kendini) korudu. Ve and olsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.’” (12 Yusuf, 32)
Vezirin karısı farkına varmadan, şuurunda olmadan Hz. Yusuf’un masum olduğuna ilişkin yeni şahitleri, şahitler zümresine eklemiştir: İkinci şahitler grubu. Bu ayette de kadın hem kocasının hem de hakemin verdiği kararların aksine, ilk cezalandırma şeklini tekrarlamış ve Hz. Yusuf’u, yeni şahitler huzurunda tehdit etmiştir.
Yusuf’tan istenen ya Allah’a isyan ederek kadına teslim olmak ya da zindana gitmektir. Kadının bütün bu ısrar ve tehditleri karşısında Yusuf, kararından vazgeçmemiş; kadının isteklerine ram olup lüks bir hayat yaşama yerine “Allah’ın muhlis” ve “masum bir kulu” olarak zindanın, soğuk taş duvarlarını tercih etmiştir: “(Yusuf) Dedi ki: ‘Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.’” (12 Yusuf 33)
İnsan davranışları, fıtrat (% 40 etki), insanın doğup büyüdüğü sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel çevre (% 40) ve okuyup öğrendikleri-kendi kattıkları (% 20 etki) tarafından etkilenmektedir. Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel çevre, din, felsefe, örf, adet, gelenek, görenek ve töreler tarafından yapılandırılmaktadır. Hz. Yusuf’un, kadının ısrarı karşısında iradesinin çözüleceğinden, direncinin kırılacağından korkmasının sebebi, içinde yaşadığı sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik çevrenin etkisinden dolayıdır. O nedenle ortamın değişmesini isteyerek hapse girmeyi tercih etmiştir.
Tüm deliller ve şahitler Hz. Yusuf’un lehine olmasına rağmen, yöneticilerin kadınlarının cinsel tacizlerine ilişkin “şehirdeki dedikoduyu” kesebilmek için masum bir insan olan Hz. Yusuf, zindana atılmıştır.[11] Bu, varolan yargı sistemi ve kadınlar için bir zillet; Hz. Yusuf için bir kurtuluş ve ödüldür: “Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı.” “Sonra onlara (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (görüşü) belirdi.” (12/34-35)
Tüm deliller ve şahitler, Hz. Yusuf’un lehine olmasına rağmen, kadının/kadınların “beyanı esas alınmış, belge veya delile gerek duyulmamıştır.” 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının ve Yönetmeliğinin hükümlerine benzer bir yaklaşımla Hz. Yusuf, zindana atılmıştır. Kur’ân’a göre “belli bir süre” (İbn Kesir’e göre 3-14 yıl arası, Mevdudi’ye göre 10 yıl) zindanda kalmıştır.[12]
21. asrın Türkiye’sinde, 15-17 yaş bandında kendi rızası ile evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonra, 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının yargısız infaz maddelerine göre 3.000 civarında insan, benzer bir mantıkla, tuzakla hapsedilmiş, yaklaşık 3.000 kişi de sırasını beklemektedir.
Hz. Yusuf’un Yusuf 33-35’de, “bunların beni kendisine çağırdıkları şey” “Onların kurdukları düzen”, “onlara (korkarım) eğilim gösterir”, “onların hileli düzenleri” ifadelerinden Yusuf’un muhatabının sadece vezirin karısı olmadığı, bir kadınlar topluluğu olduğu anlaşılmaktadır.[13] Belli bir andan sonra vezirin karısı ile diğer kadınlar, Hz. Yusuf’a karşı birlikte hareket etmekte, ortak bir dayanışma, organizasyon içinde bulunmaktadırlar. 21. asırdaki Feminist hareket ve organizasyonlar da benzer tutum ve tavır sergilemektedirler.
“Allah, İhanet Edenlerin Hileli-Düzenlerini Başarıya Ulaştırmayacak”
Hz. Yusuf belli bir süre hapiste kaldıktan sonra, kralın gördüğü bir rüyaya yaptığı yorumdan dolayı, kral onu hapisten çıkarmak istemiştir (12 Yusuf 43-49). Kralın bu isteğine Hz. Yusuf’un verdiği cevap çok önemli ve dikkat çekicidir: “Hükümdar dedi ki: ‘Onu bana getirin.’ Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) ‘Efendine (Rabbine) dön de ona soruver: ‘Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir.’ (12 Yusuf 50)
Hz. Yusuf, bu davranışı ile kendisini hem vezir hem kral hem de toplum indinde aklamak istemekte, üzerinde herhangi bir şaibe kalmasını istememektedir. Çok dikkat çeken bir nokta da Vezirin karısının ismini vermemesidir. “Ellerini kesen kadınlar” (ikinci grup şahitler) topluluğuna sorulmasını istemiş olması hem veziri hem de karısını rencide etmemek amaçlı olabilir. Ergenlik dönemine kadar yardımlarını ve iyiliklerini gördüğü insanlara karşı bir vefa borcu olarak meseleye yaklaşmış; intikam alma peşinde olmayıp geçmişi kapatmak istemiş olabilir.
Kral, kadınlar topluluğunu, ikinci şahitler grubu, toplayıp durumu sorduğunda; kadınlar, Hz. Yusuf’un masum olduğunu söyleyerek gerçeğin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır. Vezirin karısı da kurduğu tuzağı itiraf etmiştir: “(Hükümdar topladığı o kadınlara:) ‘Yusuf'un nefsinden murat almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?’ dedi. Onlar: ‘Allah için, haşa’ dediler. ‘Biz ondan hiçbir kötülük görmedik.’ Aziz (Vezir)’in de karısı dedi ki: ‘İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murat almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir.’ (12 Yusuf 51)
Hz. Yusuf durumunun ellerini kesen kadınlara sorulmasını isterken güttüğü bir başka amaç da, evinde büyüdüğü, iyiliğini gördüğü, ev sahibi olan Vezire ihanet etmediğinin bilinmesini, onun da herhangi bir şüphe içerisinde olmamasını, yol boyu acaba dememesini, yeni dönemde de kendisine olan güvenini muhafaza etmesini ve dost olarak kalmasını ve “Allah’ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmayacağını” vezirin de “bilip öğrenmesini” sağlamaktır: “(Yusuf aracıya şunu söyledi:) ‘Bu, (itiraf vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi.’ ” (12 Yusuf 52).
Kral, kadınlar topluluğunu dinledikten sonra, Hz. Yusuf’un hapisten çıkarılmasına karar vermiştir: “Hükümdar dedi ki: ‘Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.’ Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: ‘Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici) sin.’” (12 Yusuf 54)
Bu olay 21. asrın Türkiye’sinde olmuş olsaydı ve kadınlar da Hz. Yusuf’a iftira ettiklerini, pişman olduklarını söylemiş olsalardı, İstanbul Sözleşmesi’ne göre (Madde 48, Madde 55) davanın hemen sonuçlanması, Hz. Yusuf’un hemen beraat etmesi için yeterli olmayacaktı. Çünkü şikâyet yapıldıktan sonra dava, şikâyet edenden bağımsız olarak kamu davasına dönüşmekte ve mahkeme devam etmektedir: “Madde 48 – 1- Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” “Madde 55-1- Taraflar, bu Sözleşme’nin 35, 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde belirlenen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların, suçun kısmen veya tamamen kendi topraklarında işlenmiş olması durumunda, mağdurun ifadesine veya şikâyetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikâyetini geri çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir.”
Belli bir süre hapiste kalmış olan Hz. Yusuf, ihanet etmemesi ve başına gelen felaketlere Allah için sabretmiş olmasından dolayı, çetin sınavı kazanmış; Allah tarafından ödüllendirilmiş ve kendisine iktidar yolu açılmıştır (12 Yusuf 54). O nedenle; Allah uğrunda gereğince cihat etmiş olanlara ve edecek olanlara, yardımı hak edenlere, hak edecek olanlara, yardımını göndermiş ve gönderecek, onlara yollarını göstermiş ve gösterecek; onları görünmez ordularla desteklemiş ve de destekleyecektir: “Bizim uğrumuzda cihat edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.”(29/69)
İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Aile Yıkma Yasası ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Küresel Projesi, Bir Zulüm Sistemi İnşa Etmektedir!
2011 İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının ve Yönetmeliğinin referans aldığı zihniyet, masum olduğu delillerle sabit olan Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyetin benzeridir. Vezirin karısı başta olmak üzere yöneticilerin karılarının asırlar öncesinde ortaya koyduğu tavır, bugün feminist kadınlar tarafından sergilenmektedir. Hiç şüpheniz olmasın bugünkü Feminist kadınlar, o zaman yaşasalardı, Hz. Yusuf’u sorgulamadan, çok daha ağır ifadelerle suçlayarak hapse gönderirlerdi[14].
“2011 İstanbul Sözleşmesi”nin ve 6284 sayılı Aileyi Koruma(!) yasasının dayandığı zihniyet, Hz. Yusuf’u hapse götüren zihniyetin günümüze bir yansımasıdır. Çünkü her iki zihniyetin atası İblis’tir ve aynı kaynaktan beslenmektedirler.
İstanbul Sözleşmesi (Madde 36-b) “rızaya dayalı cinsel ilişkiyi”, yanı zinayı, meşru görerek teşvik etmektedir. 7 Mayıs 2004 tarihinde, yapılan düzenlemelerle “Uluslararası Anlaşmaların Bağlayıcı” olduğu şartı getirilmiş ve evlenme yaşı, erkek ve kadın için eşitlenmiş ve 17'ye yükseltilmiştir”. Ayrıca, 2004 tarihinde, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yapılan değişikler ile “evlilik içi tecavüz” kavramı getirilmiş; “ırz”, “namus”, “ahlak”, “ayıp”, “edebe aykırı davranış” gibi kavramlar yasadan çıkarılmıştır. Namus kavramının geçtiği yerlerde, genellikle, namus kavramı “sözde namus” kavramı ile yer değiştirmiştir. Ayrıca “bakire olan”, “bakire olmayan” ayrımı, “kadın-kız ayrımı” yasadan kaldırılmıştır.
Kadının küçük yaşta kendi rızası ile evlenmesi (17 yaşın altında), “zorla alıkoyma ve tecavüz” kapsamında değerlendirilmiş, bu durumda olanlar hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. Dahası, “15-18 yaş arasındaki gençlerin karşılıklı rızaya dayalı cinsel ilişkilerini üçüncü kişilerin şikâyeti ile cezalandırılmasını” öngören madde yasadan çıkarılmıştır.
Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi, bunu referans alan 6284 sayılı Aile Yıkma Yasası ve Yönetmeliği, Türkiye’de bir zülüm sistemi inşa etmekte; çok ciddi, ahlâkî çürümeye, tefessühe, sebep olmaktadır; boşanmaları hızlandırmaktadır. Gençler evlenmekten korkmaktadır.
Bu yasaların referans aldığı zihniyet, huzur ve mutluluk getirmez. Bu zihniyet, aile diye bir kavram, kurum tanımamakta, onu düşman olarak görmektedir.
Öyleyse masum Hz. Yusuf’u hapse gönderen bir zihniyet üzerine inşa edilen 2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasası ve ilgili tüm yönetmelikler iptal edilmelidir. Konumuz bağlamında tüm uluslararası sözleşmeler, gözden geçirilmeli, gerekirse feshedilmelidirler.
Başta Aileyi Koruma Yasası olmak üzere tüm yasalar, kendi değer sistemimize ve kültür ve medeniyet kodlarımıza göre yeniden düzenlenmeli, yapılandırılmalıdır.
2011 İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Aile Yıkma Yasasının tüm mağdurlarının mağduriyetleri giderilmeli; özellikle 18 yaşın altında evlendiğinden dolayı hapse atılan tüm mağdurlar derhal serbest bırakılmalıdır.
Mısır’da Hz. Yusuf’un masum olduğuna inanıp onu hapisten çıkaran Mısır vezirinin yaptığı gibi bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan sürece müdahale etmeli, salt 18 yaşın altında evlendikleri için hapis yatan mağdurları serbest bıraktırmalıdır.
Henüz vakit varken yarın çok geç olabilir!
[1] Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-1: Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Kapsam Alanı,” Umran, Mart 2019. Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2”: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi, Umran, Nisân 2019. “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-3: “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”, “Dünya Nüfusunun 500 Milyonun Altında Tutulması” Projesinin Bir Alt Projesidir, Umran, Mayıs 2019.
[2] Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün Rolü, 2006-Aralık,
http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/kadininstatusu.gov.tr/mce/eski_site/Pdf/butceleme.pdf
[3] Can, B., “Bir İfsad Hareketi Olarak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi-2”: “Nötr Cinsiyet Hareketinin” Üç Aşamalı Savaş Stratejisi, Umran, Nisân 2019.
[4] Ahmet H. Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2, İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.html
[5] Ahmet H. Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2, İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.htmlhttps://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45917808
[6] Ahmet H. Çakıcı, Türkiye'de 'Ailesiz Toplum Projesi'-2, İnsansız Bir Gelecek. 22.10.2018; http://www.ekrangazetesi.com/haber/15064/ahmet-h-cakici-yazdi-turkiyede-ailesiz-toplum-projesi-2-insansiz-bir-gelecek.html;
Ailesiz Toplum 3, İstanbul Sözleşmesi, LGBT Toplum ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
http://www.ekrangazetesi.com/haber/15131/ahmet-h-cakici-yazdi-ailesiz-toplum-3-
istanbul-sozlesmesi-lgbt-toplum-ve-toplumsal-cinsiyet-esitligi.html;
http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html;
Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler; http://ahmethakancakici.blogspot.com/2018/10/ailesiz-toplum-4-bi-acayip-aileler.htmlhttps://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45917808
[7] Can, B., “Kimlik Üzerine”, Umran , 2010.
[8] Can, B., “Kimlik Üzerine”, Umran , 2010.
[9] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440.
[10] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. Ateş, S., Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet, 1995, c. 3, s. 1328-1335.
[11] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. Ateş, S., Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet, 1995, c. 3, s. 1328-1335.
[12] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1986, c.8, s. 4058-4073.
[13] Mevdudi, Tefhimu’l Kur’ân, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, c. 2, s.430-440. Ateş, S., Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet, 1995, c. 3, s. 1328-1335.
[14] Dündar, R. D., “İyi ki Hz. Yusuf’la aynı dönemde değilsiniz. Züleyha’nın beyanını esas alıp Onu suçlardınız”, 10. 6. 2019 tarihli Twitter.